Türkiye ve Dünya Eğitim Sorunları ve Montessori Sistemi

Türkiye ve Dünya Eğitim Sorunları ve Montessori Sistemi

Amerika’dan Türkiye’nin örnek alıp uygulamaya çalıştığı eğitim sistemi çökmüş durumda. New York’da okullarda serbest kıyafet kaldırılarak formaya dönüş başladı.

Uzun yıllar Türkiye’de çocuklara sadece bilgi yükleme yarışı yapıldı. Sadece zihinsel alanda faaliyet gösterildi. Bu bile tam olarak yapılamadı.

Çocukların zihinsel yetenekleri, anlama, kavrama, akıl yürütme, hatırlama, soru sorma, problem çözme, hayal gücü çalıştırma gibi yeteneklerin gelişmesi gerekirken sadece test sınavlarında doğru cevap seçeneğini hatırlama yeteneği geliştirildi ve gerçek öğrenme sağlanamadı. Bedensel ve duygusal eğitimse yok sayıldı.

Eğitim ve öğretimin amacı, çocukları üç alanda en iyi noktaya taşımaktır. Bunlar; zihinsel, bedensel ve duygusal alandır.

Türkiye’de eğitim sistemi olarak Montessori Sistemi kullanılmalıdır. Bu sistem incelendiğinde, Milli Eğitim amaç ve ilkeleriyle uyuştuğu görülür. Hazırlık sınıfında çocuk gelişimine uygun bir çevre ve ortam hazırlamada Montessori sisteminin materyallerini, Milli Eğitimin amaçlarını tamamlayan bir imkan olarak değerlendirilebilir. Bundan da inanılmaz olumlu sonuçlar alınabilir. Bu nedenle yaygınlaştırılması gerekir.

Montessori sistemi: Her bir çocuğun biricikliğinden yola çıkarak özgün bir pedagoji içeren, pedagog ve antropoloji profesörünün geliştirdiği ve 76 ülkede binlerce okulda başarıyla uygulanan bir sistemdir.

Pek çok ünlü isim bu sistemin uygulandığı okullardan mezun olmuştur.

Günümüzde eğitim, yakın geçmişteki kadar başarılı olsaydı, bugünün gençleri bir önceki nesil kadar gelişmiş olması gerekirdi.

Oysa günümüzde, en ileri ülkelerde bile, gençlerin önceki nesilden genellikle daha az bilge, daha az çalışkan daha sağlıksız ve kılıksız daha az ahlâklı ve iradesiz oldukları görülüyor.

Ulusal değerlerden, bilimsellikten yoksun eğitim sistemi bir ülkenin hastalıklarının ana kaynağıdır. Şu anda birçok ülkede ve ülkemizde taklit edilen Amerikan eğitim sisteminin çöküşü Nisan 1983’te yayınlanan ABD Federal Hükümetinin kurduğu Eğitim Komisyonu tarafından hazırlanmış A Nation At Risk adlı raporda ortaya konmuş durumda.

20.yüzyılın başlarında, insanlar boş vakitlerinde bilim ve sanatla ilgilenip bunları anlamaktan zevk alırken, şimdilerde uyuşturuculara sığınıp hayatın gerçekleri ile baş edememenin girdabına sürüklenmişlerdir.

20.yüzyılın ilk yarısında dünyanın en iyi eğitim sistemini uygulayarak dünya liderliğine soyunacak güce ulaşan ABD’nin, 1950’lerden itibaren uygulamaya başladığı bu sistemin sonuna geldi.

Amerikada yapılan araştırmalarda; Liseyi bitiren öğrencilerin yüzde 20’si okur-yazar değil. Gençliğin büyük bir bölümü uyuşturucu ve fuhuş batağında; çetelerin avı durumunda. Binlerce sapık tarikatları bulunmakta. Suç işleme oranı giderek artmakta. Sonuçta yanlış eğitim sistemiyle; bilgisiz, aklı, mantığı, muhakemesi gelişmemiş sanal bir gençliğe sahip oldular.

Giderek arttığı gözlenen öğrenci davranış bozuklukları, bugün, en ciddi bilinen eğitim kurumlarında bile görülür olmuştur.

Türkiye’de ekonomik duruma, milli gelire, ulusal birliğe, caddeye, parka, ormana, hapishanelere bakıldığında eğitimdeki başarısızlık açıkça ortaya çıkmaktadır.

Öğretme zihni bilgiyle donatma sanatıdır. Öğretme metotlarıysa, bilginin nasıl öğretilmesi gerektiğiyle ilgilidir. Eğer bilgi öğretim amacıyla sınıflandırılırsa, Dil, Matematik, Fen Bilimleri, Sosyal Bilimler, Sanat ve Felsefe olmak üzere 6 ana dalın olduğu görülür.

Türkçe dururken, okullarda bazı dersler için bile olsa öğretimi yabancı dilde yapmanın çocuklara ne kazandırdığı, gerçekte ne kaybettirdiği araştırılmalı.

Yabancı dil öğrenmenin ideal koşulu, o dilin anadil olduğu kültürel ortam içinde yaşamaktır. Ancak, bu her zaman ve herkes için mümkün olamayacağı için, yabancı dilin ideale yakın bir düzeyde öğretilmesi konusunda okulların çok dikkatli davranmaları gerekmektedir.

Türkçe öğretilirken bile 4. sınıftan önce gramer bilgisinin öğretilmesini pedagoglar yanlış bulurken, bu çocuklara yabancı bir dilin kavramlarını sayfalar dolusu yazdırmanın verimi yoktur.

Pedagojik prensiplere uygun olarak, yaşları ilerledikçe ve zamanı gelince yabancı dilin kuramsal yönleri ile tanışmalıdırlar. Temel amaç, çocukları birer dil bilimci olarak yetiştirmek değil, yabancı dili kendi yaşıtlarıyla ve yaşamlarının gerektirdiği düzeyde kullanma becerisine sahip kılmaktır.

Fen eğitimi, bilimsel şüpheyle, deneyle, gözlemlerle çocuğu ve genci doğadaki düzeni, neden-sonuç ilişkisini kavramaya yöneltecek, gerçeğin doğru bilgisine götürecektir.

Kişinin kendi ülkesinin ve içinde bulunduğu insanlığın geçmişindeki olay ve şartlarını, imparatorlukların yükseliş ve düşüş nedenlerini; uygarlıkların gelişimlerini kontrol eden kanunları anlamaya, ülke ve dünya coğrafyasını tanımaya yer veren tarih ve coğrafya dersleri eğitimimizde çok önemli bir yer tutar.

Ülkesini seven, geçmişinden gurur duyan ve ders alan insanlar yetiştirmek için çocuk ve gençlerimize atalarını bulundukları çağlardaki koşullarda değerlendirmeyi, her ne olursa olsun ülkelerini sevmeyi, gelecekte ülkelerinin gelişmesi için çaba harcayabilmeyi öğretmeliyiz.

Çocukların, resim, müzik gibi sanatsal aktivitelerle estetik duyguları geliştirilmeli, güzellikleri takdir edebilen kibar insan olarak yetişmeleri sağlanmalıdır.

Spor, çocuğa sağlıklı, güçlü ve dayanıklı bir beden kazandırırken, çocuğun mücadele gücünü artıracak, onu takım çalışmasına alıştıracak, duyu organlarını doğru kullanmayı, reflekslerini kontrol etmeyi öğretecektir.

Ahlak eğitimi olmadığı takdirde her şeyin temeli olan zihinsel denge gelişemez. Çocuğun kibir, düşmanlık, intikam, kıskançlık, bencillik gibi kötü hislerini kontrol etmek, yardımseverlik, dayanışma, vatanseverlik gibi iyi hislerini geliştirmek gerekir.

Hayatın temelde trajik olan akışına karşı, bireye en iyi korunmayı dini inanç ve felsefe sağlayabilir. Çocuk ve gençlerin bilgi yoğunluğu, hayatın zorlukları karşısında güçlü olmayı onlara ne yazık ki sağlayamıyor. Eğer gençler, kuvvetli bir inanç sistemi ve sorgulama gücünü geliştiren felsefeyle donatabilirsek, hayata otomatik bir oyuncak olarak atılmalarının önünü kesebiliriz.

Çocuğun, sadece öğrenci değil, saygıyı ve ilgiyi hak eden insan olarak ele alınması zorunludur. Bu anlayış içinde çocuğa, sadece bilgi yükleyen ve sınavlarda alacağı puanı yükseltmeyi amaçlayan bir eğitim vermek yerine, onu; ilgisi, yeteneği ve kendi gerçekliği içinde ele alan, yaratıcılığını teşvik eden, psiko-sosyal gelişimi sırasında karşılaşacağı güçlükleri aşması konusunda ona yardımcı olabilecek gerçek bir eğitim verebilmek önemlidir.


Soru Sorun