Montessori Eğitim Modeli Türkiye İçin Neden Gereklidir

Dr. Maria Montessori 1870 yılında bir İtalyan kasabası olan; Chiaravalle’de doğdu. Maria Montessori mezun olduktan sonra psikiyatri kliniğinde çalışmaya başladı ve zihinsel özürlü çocukların eğitimiyle ilgilendi. Eğitimin bu çocuklar üzerinde etkisini inceleme fırsatı buldu. Montessori tamamen boş bir odada, tutunabilecekleri herhangi bir şeyin bulunmadığı bir çevrede, zihinsel engelli çocukların yerdeki ekmek kırıntılarını sıraya dizerken sakinleştiğini gördü. Sıra dışı bir gözlem ve değerlendirme yeteneğine sahip olan Montessori bu olayı kimsenin düşünmediği gibi anlamlandırdı. Ona göre çocuklar çevrelerini öğrenmeye yönelik içgüdüsel bir arzu taşıyorlardı. Maria Montessori bu çocuklarla çalışmaya başladı ve onları ulusal bir sınava hazırladı. Bu sınavda zihinsel engelli çocuklar yaşıtlarıyla aynı ölçüde başarı gösterdi. Bu sonuç Montessori’nin tüm Avrupa’da tanınmasını sağladı.

İlk 6 yıl, bir çocuğun zihinsel gelişiminin en önemli dönemidir. Bilinçsiz öğrenmeden bilinçli öğrenme evresine geçilen bu yıllar dönüşü olmayan bir dönemi temsil eder. Bu yıllarda çocukların öğrenmek ve bilgiyi özümsemekte olağanüstü bir duyarlılıkları ve zihinsel güçleri vardır.

Montessori eğitimi, çocukların bu dönemini en verimli şekilde değerlendirmeyi hedefler. Eğitim metodunun temelinde çocuklara güvenmek, onlara birey olarak saygı duymak, kendi deneyimlerini kazanabilmeleri için belirli özgürlükleri uzman eğitimciler kontrolünde tanımak yatar. “Bana kendi başıma yapmayı öğret!” cümlesi Montessori eğitiminin özünü teşkil etmektedir.

Öğretilmek istenenleri çocuklara soyut bir şekilde anlatmak ve ezberlemelerini beklemek yerine, öğrenmeyi somut ve eğlenceli bir hâle getirmek çocukların gelişiminde büyük farklar yapmaktadır.

Çocuklar en iyi oyun yoluyla öğrenirler.

Montessori eğitim sistemi ile, her çocuğun öğrenme açısından belli yaşlarda farklı kritik dönemlerden geçtiğini ve bu dönemler gözlemlenerek doğru bir şekilde değerlendirildiği takdirde çocukların gelişimleri açısından büyük fırsatlara dönüştürülebilmektedir.

Maria Montessori: Yeni okul, nesnelerin büyük rol üstlendikleri, öğretmenlerin arka planda kaldıkları bir yaşam alanıdır… Burada, küçük çocuklar özel ihtiyaçlarının yönlendirdiği, iç dürtülerinine göre hareket ederler.

Yapısı gereği her çocuğun gelişim ve öğrenme hızı ile deneyimleme ihtiyacı farklıdır. Montessori eğitimi çocukların bu farklılıklarına saygı duyar. Her çocuğa aynı konu, aynı şekilde ve hızda anlatmaya çalışıldığı ve ardından yeni bir konuya geçildiği takdirde, bazı çocukların diğerlerinden geri kalması, ve hatta temeller tam atılamadan, bir sonraki aşamaya geçmek zorunda kalması kaçınılmazdır. Bu durum, duvar örerken tuğlaların arasında boşluklar kalmasına benzetilebilir. Montessori sistemi bu nedenle her çocuğun kendi kişiliği, öğrenme biçimi ve ihtiyaçları çerçevesinde eğitilmesi için onlara farklı deneyimleri yaşama fırsatı tanır.

Bütün çocuklar onları teşvik eden bir şeyler bulduklarında ve kendi başlarına çalışma imkânına sahip olduklarında bir şeyleri başarmak ister. Serbest çalışma Montessori eğitiminin can alıcı noktasıdır. Çocuklar neyle ne kadar meşgul olmak istediklerine kendileri karar verirler. Kısacası özdisiplin, çocuklarda özgürlükten kaynaklanan sorumluluk duygusu olarak gelişir.

Montessori eğitim sistemi yaratıcı ve bireysel zekâya dayalı bir şekilde problem çözme becerisini teşvik eder. Çocuklar bu eğitim sistemi sayesinde yaratıcı, iş yapmayı seven, sorumluluk duygusu taşıyan, güçlüklerden yılmayan, sorunlarla başa çıkabilen, öz güveni yüksek, kendisi ve çevresiyle barışık bir kişilik geliştirir.


Soru Sorun